ABD ve Avrupa’da geri dönüşüm alanında çok uzun yıllar önemli mesafeler alınırken, Türkiye’de bu kavramın hikayesi aslında pek de eski değil. Sürecin 1991 yılında yürürlüğe giren Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğiyle başladığı Türkiye’de, bütün atıkları içeren bu çerçeve yönetmelik özel sektöre ilk kez piyasaya sunduğu ürünün atığını tekrar geri kazandırması konusunda zorunluluk getirdi. Özellikle 2005 yılından itibaren Tehlikeli Atıkların Kontrolü (APAK) Yönetmeliği, Ambalaj Atıkların Kontrolü Yönetmeliği gibi birçok yönetmeliğin hayata geçirilmesiyle her ürün grubu kaynağında ayrı toplanarak kendi konusunda bir standarta ulaştı. Sağlanan tasarruf ve yakalanan başarı ise sektöre ‘ekonominin yerüstü madenciliği’ tanımlamasını getiriyor. Yapılan yatırım ve bilinçlendirme çalışmalarının artması bugün Türkiye’de geri dönüşüm rüzgarının bir anlamda daha hızlı esmesine neden oluyor.
Atıkların tekrar hayata döndürülmesi aşamasında ekonomik değere en çok sahip olan ürünlerin başını metal ürünler çekiyor. Demir-çelik, bakır, alüminyum, akümülatörler, pil, atık ambalaj, elektronik atık ve her türlü hurda metalin geri dönüştürüldüğü Türkiye’de, 2008 yılında sadece ÇEVKO tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda 27 bin ton metal ambalaj atığı geri dönüştürülerek, 230 bin tonluk kömür ve 200 bin metreküplük düzenli depo alanı hacminden tasarruf sağlandı. Türkiye’de metali ilk geri dönüştüren sektör olan hurdacılar sanayileşmeyle birlikte, bugün birer metal geri dönüşümcüsü olarak faaliyet gösteriyor. Bir milyona yakın küçük ve büyük ölçekli işletmenin faaliyet gösterdiği sektörde, yılda yaklaşık 50 milyon dolarlık bir iş hacmi yaratılıyor. Yüzde 25’i kayıtdışı olması nedeniyle net rakamların telaffuz edilemediği hurdacılık sektöründen para kazananların miktarı ise Türkiye nüfusunun yüzde üçü olarak dile getiriliyor.